Come, come whatever you are, it dosen't matter....

Dinle, bu ney neler hikayet eder, ayrılıklardan nasıl şikayet eder...
Ney gibi hem zehir, hem panzehir; hem demsaz, hem müştak bir şeyi kim görmüştür...

29 Kasım 2011 Salı

BANA OLD AND WİSE'I ÇAL


 Aperitifler hoşunuza gitti mi? İşte size bir ÇAĞAN IRMAK filmi. Usta oyunculardan sinema filmi tadında bir kısa film.

ERKAN CAN yeterli mi sizin için :)

22 Kasım 2011 Salı

ARTVİN'Lİ YAPARSA BÖYLE YAPAR





Biz Artvin'liyiz arkadaş Atamıza olan sevgimiz kimseye benzemez. Onun içindir ki Artvin'e özgü eski adıyla ARTVİN BARI olarak bilinen yerel oyunumuza ATABARI ismini vermişizdir.

Memleketim Artvin'de Türkiye'nin en büyük Atatürk heykelinin yapımı tamamlandı. Gürcü heykeltıraş Yrd.Doç. Dr. Jumber Jikia tarafından yapılan heykelin açılışı, Artvin’in düşman işgalinden kurtuluş yıldönümü olan 7 Mart’ta gerçekleştirilecek.



Sıtkı Kahvecioğlu Vakfı’nın kurucusu işadamı Sıtkı Kahvecioğlu tarafından Atatepe’de yaptırılan 22 metre yüksekliğinde ve 60 ton ağırlığındaki heykelde, Atatürk’ün Dumlupınar’da kayaların üzerinde yürüdüğü an canlandırılıyor. Kahvecioğlu, heykelin maliyetinin yaklaşık 1.5 milyon doları bulduğunu ifade ederek, "Heykelin tasarımı ve imalatı Tiflis Üniversitesi öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Jumber Jikia’ya ait. Yapımında yaklaşık 100 kişinin çalıştığı heykelin inşası yaklaşık 1 yıldan bu yana sürüyordu. Artık vernikleme aşamasına geldik. Ülkemizin en büyük Atatürk heykeli artık Artvin’de gökyüzüne yükseliyor" dedi.

AÇILIŞ 7 MART’TA
Sıtkı Kahvecioğlu Vakfı Genel Müdürü Emrullah Saraç da "Heykelin alt bölümünde 500 metrekare kafeterya ve seyir terası bulunacak. Ayrıca heykelin yanında 60 metre direk uzunluğuna sahip, 216 metrekarelik bir Türk bayrağı dalgalanacak. Heykelin bulunduğu tesiste okçuluk ve silah atışlarının yapılacağı 4 katlı poligon binamız da yer alacak. Heykel ve çevresindeki tesisler sayesinde Artvin’e gelen turist sayısında da artış olacaktır. Artvin’in düşman işgalinden kurtuluş yıldönümü olan 7 Mart aynı zamanda Sıtkı Bey’in de doğum günü. Bu nedenle açılışı 7 Mart 2012’de yapmayı planlıyoruz. Açılış törenimizde sürpriz etkinlikler de yer alacak" diye konuştu.
Atatepe’deki heykelin bittiğini öğrenen Artvinliler ise dev eseri görmek için bölgeye akın ediyor. 97 yaşındaki Bilal Keskinkurt, yaşlı olmasına rağmen bu dev eseri görmek için Atatepe’ye geldiğini belirterek, "Atamıza bu heykel yakışmış" dedi.




20 Kasım 2011 Pazar

CEHENNEMDE ATEŞ TÜKENMEZ....

Kadının biri seansta kocasının ruhunu çağırdı:
"Eyyy ruh, geldiysen masaya üç kere vur."
Masaya üç kere vurulduğunu duyan kadın, eşinin ruhunun geldiğini anladı ve ona sordu:
"Ey ruh, bizden bir dileğin var mı?" dedi.
ruh dileğini söylemekte gecikmedi:
"Varsa bir puro verin."
Medyum ve adamın eşi ruha bir puro verdiler.
Ruh, puroyu alır almaz bir anda çekip gitti.
"Ayy..." dedi kadın heyecanla  "Ona 'Cennette misin?' diye soramadım, hemen gidiverdi."
Bu yakınmayı duyan medyumkafasını kaldırdı ve  "Hanımefendi, merak etmeyiniz" dedi. "Eşiniz puronun yanında ateş istemediğine göre, pek cennette değil galiba!.."

KAVAK ile KABAK

Bir kavak ağacının yanında bir kabak filizi boy göstermişti. Bahar ilerledikçe, kavak ağacına sarılarak yükselmeye başladı. Yağmurların ve güneşin etkisi ile büyümesini hızla sürdüren kabak bitkisi, kısa sürede kavak ağacıyşa aynı boya geldi.

Bu hızla büyümesinden gururlanan bitki, bir gün daynamayıp kavağa sordu:
"Sen kaç ayda bu duruma geldin, ağaç?"
"On yılda" dedi kavak.
Kabak çiçeklerini sallayarak güldü:
"On yılda mı?" dedi. "Ben neredeyse iki ayda seninle aynı boya geldim bak."
Kavak ise, kabağın bu sözlerine güldü:
"Doğru" dedi. "Çok doğru."
Günler günleri kovaladı ve sonbaharın ilk rüzgarları başladığında kabak önce üşümeye başladı, sonra yapraklarını düşürmeye, soğuklar arttıkça da aşağıya doğru inmeye başladı.
Bu kez biraz da kuşkuyla sordu kavağa:
"Neler oluyor bana ağaç?" dedi.
Kavak, sakin bir biçimde yanıtladı kabağı:
"Telaşlanmaya gerek yok" dedi. "Ölüyorsun."
Kabak hiçbir şey anlamadı:
"Niçin?" diye sordu.
Kavak, yine sakin sakin yanıtladı:
"Çünkü benim o yılda geldiğim yere sen iki ayda gelmeye çalıştığın için."

BUDA GELİR BUDA GEÇER MESSİ......

Fotoğrafta dünyaca ünlü iki futbolcu yer almakta birisi Javier Mascherano diğeri ise tabi ki Lionel Messi...

Dünyada A'dan Z'ye herkes tarafından tanınan Messi; Mascherano'ya hayran olan bir taksi şöförünün isteğini kırmayarak fotoğraflarını çekiyor.(Taksici nasıl olurda Messi'yi tanımaz anlayamadım)

Olay Arjantin'de hava alanında bekleyen taksiye Messi ve Mascherano'nun binmesiyle gerçekleşiyor. Taksici heyecan içerisinde Mascherano ile konuşurken bizim Messi salak salak takside arka koltukta oturuyor. Hızını alamayan taksici arkaya dönüp Messi'ye şöyle sesleniyor; "Birader sana zahmet olacak ama abimle iki kare fotoğraflarımı çeker misin? Durakta ki arkadaşlara gösterir şanımızı yürütürüz." Messi'de garibim naapsın eline aldığı taksicinin telefonuyla resim çekmeye çalışırken görüntülenmiş.

Bu arada Messi Iphone'dan başka telefon görmediği için sıradan telefonlarla nasıl resim çekildiğini bilmiyor doğal olarak. Yanlışlıkla sen git bas konuşla merkeze bağlan. Tabi abuk sabuk konuşuncada bide küfrü yemiş merkezden. Kaynak sağlam habere güvenebilirsiniz.

Ben olayı ikinci bir senaryo ile de kurguladım, şöyle ki;

Messi ile Mascherano taksiye binerler. Her ikiside arka koltukta oturmaktadırlar. Bir ara Mascherano ile taksici gözgöze gelir dikiz aynasında. Mascherano düşünceli bir vaziyette "Birader sen hiç La Pampa'da bulundun mu?" diye sorar. Taksici "bulunmamı be ya çocukluğum orda geçti benim" der.

(M=Mascherano, T=Taksici)
M: Yapma be o zaman sen şekerci Huanita'yı bilirsin.
T: Bilmem mi! Az çalmadık çoçukken şekerlerini. Birader nerde oturuyodun ki sen?
M: Biz hani şekercinin ordan sağa dönünce Aygır Zevalda karısının evi vardı
T: Evet biliyorum
M: Heh işte ordan sağa dönünce karşıda fırıncı var. Fırıncının iki bina sağında bi giriş vardı. Hani ortasında çamaşır yıkama havuzu olan dört tarafı binayla çevrili avluya girince sağdaki kapıdan giriş var Don Alehandro'nun evine çıkıyo.
T: Evet orayıda biliyorum.
M: Biz işte onların üst katında kalıyorduk.
T: Yapma ya e bende orda kalıyordum bir ara. Adım Fernando hatırladın mı?
M: Hatırladım tabi hatırladım. Sen beni hatırladın mı?
T: Yok ben seni hatırlayamadım kardeş kusura bakma.
M: Hani ben küçüktüm tuvalette kilitli kalmıştım korkudan altıma yapmış oda elbiseden taşmıştı ağzım yüzüm gözüm hep boka bulaşmıştı da sen çıkarmış beni götürüp çamaşır havuzuna atmıştın. Şimdi hatırladın mı abi?
T: Hadi ya boklu Javier sen misin? vay anası ya kocaman olmuşun. Şişt bana bak taksiye falan sıçıyim deme emanet ha....
M: Yok abi küçüktük o zaman artık yapmıyoruz. Abi be; bi fotoğraf çektirelim mi beraber? Hatıra saklarım ben onu.
T: Tabi çektirelim olum hatta benimkiyle de çekelim bende de hatıra kalsın. Birader (Messi'ye diyo taksici burda) sana da zahmet olcak ama Boklu Javier ile bi fotoğrafımızı çeksene; al telefonumu, bak orda yanda bi tuş var ona bascan ha. Uzun bas uzun...

İşte bizim Messi'nin telefonla resim çekme hikayesi böyle gerçekleşti.

19 Kasım 2011 Cumartesi

UÇAN GERGEDAN OLMAK MI? YOKSA KARADA KALMAK MI?

Uçan filden sonra uçan gergedan... Hayatın enterasanlığı işte kaçak avlanmalar ve doğal yaşam alanlarına verilen zararlardan dolayı soyu tükenmekte olan 20'ye yakın gergedan doğal yaşam alanından başka bir yere taşınmış.

Oldukça zorlu bir yolculuk olmalı bir gergedan için. İnsan evladının doğaya karşı yaptığı yanlışlardan biri daha; gerçi biz insanlar birbirimize karşı her konuda tevazu göstermekten bu kadar uzakken, hayvancağızların yaşam alanlarının, soylarının tehlikeye atılması devede pire kalır.

Savaş, açlık, ırza geçme, katliamlar ve daha birçokları... Hepsi bizim bu dünyaya geldiğimizden beri içinde bulunduğumuz pislikler. Ne elde etmek için bu savaşlar, ne için bu tatminkarsızlıklar. Eninde sonunda elde edeceğimiz; kimisine kara toprak, kimisine de kemiklerinin külü.

Her insan bunu bilmesine rağmen yine de kötülüklerinin pençesinden sıyrılamıyor. Evet, bizler; insanlar olarak bu zararsız doğanın en vahşi yaratıklarıyız.

APARTMAN DİYALOGLARI

Deve Kuşu Kabarelerinden Geceler adlı oyunda geçen bir sahne: Kapıcı ve Apartman sakini arasında geçen bir diyalog. Günümüzde böyle bir diyaloğa şahit olmak olanaksız. Umarım hoşunuza gider.


ADAM: Heyt dağıtırım ulan bu apartmanı...
KAPICI: Aman abi dur kurban olayım bişey dağıtma abi daha yeni toparladım tertemiz ettim ortalığı.
ADAM:E getirsene jileti tıraş olcaz.
KAPICI:Tam san bişey getiriyodum, bi bağırdın kafamı dağıttın ağabey, jilet miydi?
ADAM: Ulan bana bak 3 senedir hapisene burnumda tütüyor zaten oyarım Allah canımı alsın.
KAPICI: Herslenme kurban olayım o Lütfiye ablanın siparişi vardı onları verdim geldim ondan biraz geciktim ağabey.
ADAM:Lütfiye dedeğin hani şu bıy, bıy, bıy diye konuşan esrardan araklanan  karı değil mi?
KAPICI: İşte o meşhur Çene Lütfiye bu. Hem ekiyo hem içiyo hem satıyo.
ADAM: Nası yırttı ulan 6 ayda.
KAPICI: Boyna af çıkıyo bu memlekette bunlara ağabey.
ADAM: Bu af bana niye hiç tosalmıyo.
KAPICI: Sen ne kadar yattıydın.
ADAM: Birinci cinayetten 8 sene ikincisinden 6 sene 4.5 ay
KAPICI: İyi bişey vermemişler, sen bikaç tane daha götürürsün.
ADAM: Ulan daha ne vercekler 15 sene yattım
KAPICI: Öylemi üçüncüden ne verirler kısmetse.
ADAM: Vaziyete göre değişir.
KAPICI: Tabi vaziyete göre değişir.
ADAM: Kaza var.
KAPICI: Kazada başka,  nahiyede başka, ocakta başka, köy yerine başka           
ADAM: Apartman boşluğunda başka
KAPICI: Tabiii. Kaza geliyorum demez. Eceli kaza vardır, eceli musamma vardır birde eceli gelen kapıcılar vardır.
ADAM: Taammüden vardır.
KAPICI: Tahammül etmek zordur.
ADAM: Nefsi müdafa vardır.
KAPICI: Nefis müdafa yaparsın sen.
ADAM: Kapıcı delmek vardır.
KAPICI: Oyyy seninki de zor zanaat  biliyon mu ağabey en iyisi ben gideyim.
ADAM: Bana bak bi daha o esrarcı karıya takılırda beni burda bekletirsen seni yerim ha.Liğme liğme doğrar şişe dizer öyle yerim. Bi kapıcı bi domates, bi kapıcı bi domates arayada defne yaprağı. Heeyyyytttttttt ulan
(adam içeri girer.) 

KAPICI: Ne bağırıyosun ulan dayı mısın sen? Kimi yiyosun be? Gel lan buraya
(Kapı sesi duyulur kapıcı korkar bakarki bişey yok sırtı kapıya dönük olarak)
Hiç mi dayı görmedik ulan? Biz bize öyle zeybeklik yapıyosun ulan. Sen beni tanımıyosun. Ben böyle bi kafa korum, bi tane çakarım ben böyle yapıştırırım seni yerlere. Etlerini lağme lağme doğrarım böyle, sinirlerini ayıklarım güzelcene geriye bi bok kalmaz. Herif sırf sinir Allah'ın cezası baksana, et tutmamışki. kalan etleride toplarım böyle bıçak kıyması yaparım takkada, takkada, takkada; harlı ateşte bi öldürüm onları hayvanlara dokunmasın diye aleminyum kaplara servis köpek maması olarak...

(Kapıcı yüzünü evin kapısına döner bide bakarki  adam karşısında) aaaaaaaaa... sen ne zaman geldinki duydun mu bunları?
Dirit dira da diri di da diri dat diri ri ra dit diri rat diri diri diri diri diri diri dat (Çayda çıra yapabildiğim kadarıyla :)  ) (Kapıcı kaçmaya yeltenir ama başarısız olur.)

ADAM: Buraya gel, gel buraya ayı yogi. Gel çayda çıranı yakıcam.
KAPICI: Çayda çıra yok radyasyon var onuda yıkıyosun geçiyor.
ADAM: Tamam radyo nu açıcam gel.
KAPICI: Çekmeceye yeni gelen de öyle diyo. Bu ne ağabey.
ADAM: Cenaze paran.
KAPICI: Ben gidiyomuyum?
ADAM: Servisi bitir karşı kebapçıdan bi şiş al gel.
KAPICI: Evde domates var mı?............Defne yaprağı?.............. Mis gibi kokarım artık
ADAM: Ben de gidiyim mangalı yakıyim. Heeeeyyyyytttttt
(Adam içeri girer.)

KAPICI: Aman bozacı olacakmış dayı olmuş Allah'ın cezası seni. Taktı illa beni yiyecek. Herif beyaz yamyam. Ulan ben esasında seni yerim emme. Şu katil lafından biraz çekiniyom işte. Herkeste bu apartumanda bendeki şansa bak katili burda, hırsızı burda, esrarcısı, kaçakçısı burda.




4 Kasım 2011 Cuma

MERHABA UZAYLI BİZ DÜNYALI--2

Sevinç nidalarımızın sona ermesiyle birlikte yüzümüzde ki aptal gülümsemeyle birlikte GOLOSUS TAMPERA'ya ayak basmış olmamızın mutluluğunu son olarak süslü osurukla taçlandırarak gezegenin keşfi için yola koyulduk.

Ekipmanlarımızı da yanımıza alarak koca koca kanyonları aşarak en sonunda şehir merkezine vardık. Şamşemel Rıza tabelada yazan "Bok mu vardı da Colosus'a geldiniz?" yazısını göstererek;
_Abi biz buraya ne bok yemeye geldik? afedersin ama, diye sordu.
_Şamşemel zıççam kafana şimdi ne soruyon olum gel şurda "Babanın Yeri" yazan mekana bi girelim ne var ne yok bi görelim.

Mekana girer girmez hemen bizi bi masaya oturtup menüyü elimize tutuşturdular. Aman Yarabbi ecüş büçüş yaratıklar bunlar ne yav nereye düştük Şamşemel dememe kalmadı. Etrafımızı onlarda ecüş büçüş yaratık sarmasın mı? Sarmasaydı güzel olurdu ama ne yapalım sardı bi kere. Çiftli flaşlar patlıyor, üç ölçekli kameralarla çekimler yapılıyor ve ecüş büçüş olan çirkin mi çirkin, altı bacaklı, dazlak kafalı, dört kollu, iki parmaklı bir yaratık elinde Bülent Ersoy mikrofonuyla ajanslara son dakika haberi geçiyor.

Ben dayanamdım tabi onu görünce öyle ecüş büçüş ağzımdan çıkıverdi:
_Cenab'ül Rabbel Alemin hikmetinden sual olunmaz ancak bunuda mı sen yarattın? Aceleyemi geldi bu biraz ne. Onlar ne öyle, onlar ne öyle tarlalarda boka mı bastın ne şurdaki daşlara kayalara sür, daşlara kayalara sür ki geçsin. Aman Yarabbi bu ne böyle yaklaşma yanıma bi gözünü oydum mu lakkadak denize atarım seni  gulu gulu boğulursun....

Beni duyunca bu uzaylı başladı 5,4,3,2,1,0 diye saymaya.
Ters sayıyosun diye bağırdım. Kafa üstümü düştün. Dönde say, dönde say diye telkinler vermeye başladım uzaylıya.

Ben böyle söyleyince uzaylı "acele etme kendimizi Türkçe'ye programlıyoruz" dedi.

Meğer kendini Türkçe'ye programlamış bizde anlayalım diye. Nede olsa uzaylılar görgülü yaratıklar biz insanlar gibi görgüsüz değiller.

Ecüş büçüş spiker:
_Evet sayın izleyicilerimiz Ulusal Gezegen Dışı Anlaşılamaz Varlıkları Araştırma ve İncelemesinden Sorumlu Olan Kerkenez Araştırma Dairesi olan UGDAVAVEİSOKAD'ın son yapmış olduğu "Basın Üstüne Basın" toplantılarında kamuoyuna açıklamış oldukları  gezegen dışı uzaylı varlıklar topraklarımızda bulunmakta; bizde an ve an gelişmeleri canlı yayında sizlerle paylaşmaktayız.

İşe bak uzaya bi kere çıktık onda da başımıza gelmeyen kalmadı. Hadi hayırlısı bakalım, bu daha başlangıç. Bakalım bundan sonra başımıza ne gelecek.

2. BÖLÜMÜN SONU