Come, come whatever you are, it dosen't matter....

Dinle, bu ney neler hikayet eder, ayrılıklardan nasıl şikayet eder...
Ney gibi hem zehir, hem panzehir; hem demsaz, hem müştak bir şeyi kim görmüştür...

14 Kasım 2012 Çarşamba

bir ankara__lı lafıyla

yırtık sevdaların havası kaçmış bir balon olgunluğunda olduğu günlerdi,
biz heybemize topladığımız aşkların kırıntılarıyla
yitik sevdaların kabuğu çizilmiş kestane kıvamındaki sıcaklığında
birazda yanlızlık havası katardık ankaranın sokaklarına.

ben beni bildim bileli o sokaklar hep kestaneci dolardı kışın ortasında,
akşam ışığının loş havasında sıcak bir tebessüme karışan
kestane kebap laflarıyla,
birde buğusu silinmiş yitik kalplerde yaşayan
bir ankaralı lafıyla.

ne yana gitsek gördüğümüz kaldırım üstü tezgahların arasında gezen
birbirinin elini sımsıkı tutup hiç bırakmayan
o tunalı güzergahında yağan kara inat sevda yürüyüşünde olan
ellerin peşinden giderdik biz;
bir ankaralı lafıyla
sevdanın dibine düşerdik biz.

ankaranın homurtusuz akşam sefası son bulduğunda
gene o bildik, mistik havasıyla,
iş güç telaşına düşmüş yolların arasında kaybolmuş
bata çıka yürümeye çalıştığımız ıslak karların arasında
ve içimizde büyüttüğümüz ankara kokulu sevdalarla;
heykelin dibine kurulmuş bir çilingir sofrası edasıyla
pas tutmuş nefeslerin
gelen gideni aratır mesaisi altında,
sevda içerikli türküler mırıldanırdık;
bir ankaralı lafıyla.

sana olan sevdamın çıkmaz sokak arayışında olduğu günlerdi,
caddeler beyaz ve soğuk
yolüstü kahvehaneleri ısıtmaz olmuştu artık yüreğimin nefesi
beni sevdamın en kestirme anında yakalamışken sen
bir ankaralı lafıyla
hüznün paylaşıldığı yüreğin en orta yerinden
giden bir kadındın sen.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder