Bir zamanlar "Gerekirse sanat için soyunuruz." repliği vardı; şimdi ise "Gerekirse sanat için kamera karşısına geçip boş boş bakarız." repliği aldı başını gidiyor. Tabi kimsenin böyle bir cümle kurmayacağını siz de biliyorsunuz. Ancak son dönemlerde izlediğim ödüllü sanat filmlerinin ortak özelliklerine değinmeden edemeyeceğim. Bütün bu sanat filmleri birçok film festivalinde ödül aldı hatta yurt dışında bile ödül alanları var ve bu filmler gerçekten adından çok söz ettirdi. Belli çevreler tarafından büyük takdir de topladı. Ancak görünen o ki birçok insan gibi sanırım ben de bu filmlerin sanatsal yönünü anlamaktan acizim. Belki de bu sanat filmlerinden anlayanların hepsi "Vay be! Adama bak ne film yapmış. Sanat filmi dediğin böyle olur." lafını bize dikte etmek için kendi aralarında bir monopol oluşturmuşlardır. Bizde ağzı açık ayran budalaları gibi bu sanat filmlerinin göremediğimiz sanatsal yanlarını arayıp duruyoruzdur. Beş, altı Sanat Filmi izledikten sonra bende bir sanat filmi çekmeye karar verdim. Neden mi? İşte size neden:Bir sanat filmi çekmek için çok fazla bir bütçeye ihtiyacınız yok anlaşılan. Çünkü; öyle yüksek bütçeli filmler gibi aksiyon sahneleri yok ya da uçaklara, helikopterlere, uzaylılara, devasa yaratıklara, özel güçleri olan insanlara ihtiyaç yok. Sıradan günlük yaşamda karşılaşılan bir hareketlilik yeterde artar bile. Mekan derseniz; filmin tamamını bir evde çekebilirsiniz ya da tenha sokaklarda, mahallelerde; hatta kendi mahallenizde bile çekebilirsiniz. Senaryo derseniz; 90 dakikalık bir sanat filminde bir sayfadan daha az replik içeren bir senaryo hazırlayabilirsiniz. Filmde birbiri ardına gelen kareler arasında illa ki bir bağlantı olmasıda şart değil. Bir sahnede kahramanımız sırt üstü yatağına uzanmış tavanı seyrederken, bir sonraki karede bir ağacın dibine oturmuş elindeki yoyoyu sallayıp durabilir. Sonraki karede ise kahvaltı masasında çatal bıçak sesleri işitebiliriz, ve hemen arkasından yol kenarında sağa sola boş boş baktıktan sonra sırtını kameraya çevirip adamı yürütebiliriz. Tüm bu sahneleri çekerken repliğe hiç ihtiyacınız bile yok ama isterseniz bir öksürük ekleyebiliriz. Evet; Sanat Filmlerinin raconu fevkalade güzel bir şekilde değişti. Artık Sanat Filmleri için soyunmak üçüncü, beşinci, hatta onbeşinci sırada; ama değişen bu raconun olmazsa olmaz kıstasları, kamera karşına geçip anlamsızca etrafa bakıp durmak ve perdenin öte yanındaki insanlardan bu bakışlara çeşitli anlam yüklemesini istemek mi oluyor veya bir sayfayı bile doldurmayan çoğu kez perdedekilerden birinin filmin ilk 20 dakikalık bölümünde tek bir cümle kurduğu ve neden bahsettiğini anlayabilmek için filmden sonra tarot falı bakmayı gerektiren replikler mi (üstelik hiçbir albenisi dahi yok bu cümlelerin öyle sıradan esnerken yazılmış nitelikte replikler), ya da filmi izlerken bir anda öylece araya giren jenerikle birlikte "Aaa!, bitti mi? Ben daha devam edecek sanıyordum." lafını söyletmek mi?
Anladığım kadarıyla bu bahsettiklerim olmadıkça bir sanat filmi çekme olasılığım yok. Ama eğer çekersem de gelecek yıl herhangi bir film festivalinden ödül almadan dönmem mümkün değil. Belkide Cannes Film Festivalinden bir ödülde ben alırım.
Sizce de doğru değil mi?