Come, come whatever you are, it dosen't matter....

Dinle, bu ney neler hikayet eder, ayrılıklardan nasıl şikayet eder...
Ney gibi hem zehir, hem panzehir; hem demsaz, hem müştak bir şeyi kim görmüştür...

23 Ekim 2010 Cumartesi

Patch Adams

Hunter Campbell yada bilinen adıyla "Patch Adams"... Çoğunuz bu ismi hatırlıyorsunuzdur mutlaka; hatırlamayanlar içinse bir hatırlatma yapalım o halde, Robin Williams'ın başrolünü üstlendiği Hollywood yapımı film olarak biliyorsunuz. Gerçek bir hayat hikayesi internetten araştırdım ve Patch Adams'ın gerçekten hastaları ücretsiz olarak ve kendine özgü mutluluk tomurcukları barındıran metodlarla yani insanları güldürerek ve yaşadıkları acının hassasiyetini onlara unutturarak tedavi eden palyaço doktor olduğunu gördüm. Henüz tıp öğrencisiyken kurduğu bu sıradışı merkezde 15.000'den fazla hastanın tedavi edildiği ve hiçbirinden tek kuruş yani dolar :) alınmadığı söyleniyor. Bu yerde hastaların birbirlerine karşı sorumlulukları var, herkes eşit ve birbiriyle bol bol zaman geçirmekte oldukları bir merkez.
Önceleri "bu nasıl bir tedavi yöntemi diyerek eleştirilen fakat sonrasında galiba bu adamın tedavi yöntemlerine kulak vermemiz gerekiyor" dedirten bir dahi.
Nüfusun %20′sini oluşturan Amerikan vatandaşı zencilerin; beyazların yürüdüğü kaldırımda dahi yürüyemediği, aynı restoranlarda yemek yiyemediği, aynı otellerde kalamadığı veya otobüste beyazların önünde oturamadığı, zencilere hep beşinci sınıf insan muamelesi gösterildiği yıllar… Zencilere karşı güney eyaletlerinde yaşarken gördüğü bu ayrımcılık ve sosyal dışlanma, ona çok ağır gelmiştir.
Özgürlükler ülkesi veya domokrasinin beşiği denen ülkede yaşanılan bu ırkçı tutuma "sessiz" kalamayacak ve bu yüzden lisede son iki sene her gün dayak yiyecek. Bu aşağılanma, şiddet ve adaletsizlik Patch Adams'a içinde yaşadığı dünyadaki hayatın anlamını sorgulatıyor ve üç kere intihar teşebbüsünde bulunuyor.
18 yaşında son intihar girişiminden sonra bir anda beyninde yeni bir dünya yaratma fikri oluşuyor.
"Kendini öldüreceğine devrim yap!"
Diyor ki:
"Bugün, evet sadece bugün 30 bin çocuk açlıktan ölecek.
Yarın diğer bir 30 bin.
Bu ilginç değil;
Ancak futbol ilginç…
Bugün 20-50 milyon arası yetişkin adam çocuklarla seks yapmaya yeltenecek.
Bu ilginç değil.
Kirli hava, kirli su, berbat edilmiş çevre de ilginç değil.
Ancak saç bakımı ilginç, ayakkabı ilginç, 3 bin dolarlık saat ilginç.

İşte bu acı veriyor. Acıyı hissetmek, onu çekmek çok ağır, ve sadece acı duyarak yaşamak insanın enerjisini yokeder. Bu yüzden ben acıya odaklanmıyor, oturup hiçbir şey için de kimseye yalvarmıyorum. Acı bir uyarıcı olmalı. Harekete geçmek için bir uyarıcı." ve ekliyor:
"İnsanoğlu eğer değişmezse, bu yüzyılda hayatta kalma şansı yok."
"Ben 65 yaşında hayatımın 'yemek sonrası yenen tatlı' fazındayım. Ben; aşkla, neşeyle bir şeyleri değiştirmeye çalışıyorum. İşte bu yüzden ben, kendi cennet bahçemdeyim. Ancak problemin farkındayım; oturmuyor, söylenmiyor, şikayet etmiyor ve bir şeyler yapıyorum.
Ancak bugünün bebekleri veya onların ileride olacak çocuklarının, biz bugünden değişmeye başlamazsak, hayatta kalma şansları yok. Bu durum, zenginler ve onların çocukları için de geçerli."
Hastanelerde palyaçoluk yapmayı, okyanusa iğne atmaya benzetiyor. Onun asıl hedefi kapitalizmi bitirmek.

Peki neden hastaneler?
Dünyada "mutlu" tek bir hastane yok. Hepsi hiyerarşik düzende. Zengin hastaneler mutlu, çünkü onların yaptıkları ticari iş kar odaklı. Hastalara şefkat adına ayıracak vakitleri yok. Doktorların çoğu ukala. Kimse de doğal olarak hastanede olmak istemez. Çünkü hastaneler kötü yerler. Ciddi ve bir o kadar da teknolojik…
Bazı hastanelerde gördüğümüz o müthiş tasarımlar, hastalardan çok orada çalışan sağlık personelinin çabuk yıpranmasını önlemek maksadıyla yapılıyor. Yani önce doktorlar, hemşireler rahat etsin, sonra hastalar.

Dünyada şefkati öğreten tek bir tıp okulu yok.
Kurduğu "Gesundheit Institute" aracılığı ile; bedava, mutlu, hiyearşik düzenin olmadığı ve sevinçle kutlanan bir anlayışı tıp okullarına ve sağlık sektörüne yerleştirmeye çalışıyor. Arkadaşlık ve eğlence konseptiyle; yaşlı, akıl hastası, evsiz veya fakir hastaların, sevgi ve şefkat görerek, iyileşmelerine yönelik kurmak istediği 40 yataklı bir hastane var.

Amerika’daki standart bir hastanenin işletilmesi için gerekli olan paranın %10′uyla da bu işin yapılabileceği göstermek istiyor.
Söylenenlere göre "Patch Adams" filminin çekimini, Universal Studio’yu, hastanenin yapım maliyetini karşılamaya söz verdiği için kabul etmiş. Oysa sonrasında, 400 milyonun üzerinde hasılat yapan filmle ilişkisi olan (21 milyon dolar kazanan Robin Williams da dahil) hiç kimseden bir dolar dahi alamamış.

Hayalindeki hastane modeli olur da bir gün hayata geçerse, bugüne kadar konuşma yaptığı binlerce tıp öğrencisinin en az %70′inin gelip burada çalışmak isteyeceklerini düşünüyor. Hem de çok az bir ücretle. Çünkü tıp bilimine adım atan çoğu öğrencinin rüyası da aslında bu. Ancak mezun olduklarında gidecekleri böyle bir kurum yok. Olanların hepsi kapitalist düzenin yarattığı hastaneler. Bu durumda onlar da sisteme ayak uyduruyor.
İşte bu yüzden, 4 yılda gerekli finansal desteği bulup yapacağım dediği hastane, 38 yıldır hala yapılamamış olsa da, ilk günkü heyecanını kaybetmiyor, hayal kırıklığına uğramıyor. "Bunun doğru şey olduğunu biliyorum. Çünkü doktorların, hemşirelerin, herkesin böylesi bir hastanede çalışmak için can attıklarını biliyoruz."
Patch Adams'ın ilham kaynağı olduğu tıp adamlarının son yıllarda "gülmenin sağlığa yaptığı olumlu etkiler" üzerinde çalışmalar yapıyorlar. Adını da "terapötik mizah" koymuşlar; yani mizahı kullanarak hastalıkları iyileştirmek. Uzmanlara göre, stres olduğu zaman vücudumuz kortizol salgılıyor. Yüksek kortizol sistemi de bağışıklık sistemini zayıflatıyor. Gülmek ise bu kortizol seviyesini azaltıyor. Kalp hastası olan bir kişiyi güldürdüğünüz zaman, bu hastalığın tekrarlama riski %40 oranında düşüyormüş. Bu yöntem Türkiye’de de denenmeye başlanmış.
Ancak Patch Adams’ın yola çıkış amacı "terapötik mizah" falan değil. Gülmenin hiç bir zaman en iyi ilaç olmayacağını, en iyi ilacın "arkadaşlık" gülmenin ise sadece bu işin garnitürü olduğunu söylüyor. Aslolan sevdiklerimizle kurduğumuz ilişki.
Nereye giderse gitsin, o şalvar pantalonunun içinde onlarca oyuncak taşıyor. Kafasında ördek şapka, elinde balık. Oynadığı palyaço karakteri için "onun down sendromu var" diyor. Çünkü "down sendromu" olan yetişkinlerin çoğu "koşulsuz sevme" ve komik olma özellikleri taşırmış.
Lösemi hastası birçok çoçuğun hastane köşelerinde unutulup sadece tedaviye mecbur bırakıldıkları bir dünyada o sergilediği palyaço karakterleriyle çoçukların gözlerindeki umut ışığını tazeliyebiliyor; ölüm döşeğinde olan bir hastanın, hasta bakıcılara ve hemşirelere vermiş olduğu eziyeti kendine has yöntemleri uygulayarak tersine çevirebiliyor ve o hastanın belkide hissettiği ızdırabı en aza indirerek gülümsemesine yardım ediyor.
Hastanelere gittiğinde en kötü durumda olanı öğrenip öncelikle onun yanına gidiyor. O hastanın artık tedaviye cevap veremeyeceğini bilse de, hatta yardım etmenin bir fayda sağlamayacağını anlasa da, bir şeyi çok iyi biliyor: o hasta ile, belki sadece gözlerinin içine bakarak bir iletişim kurabilmenin ona varolduğunu, sevildiğini hissettirebilmenin belkide hastanın acısını bir nebze olsun azaltacağını ve belkide tedaviye cevap verebilmesi adına ufak da olsa bir umut oluşturacağını biliyor.

Daha fazla bilgi edinmek isteyen ve Patch Adams'ın gerçekliğine inanamayanlarınız varsa eğer, veya onu bu yazıda bahsedilenlerden daha fazlasıyla tanımak istiyorsanız http://www.patchadams.org adresinden Gesundheit Institute'nin çalışmalarını takip edebilirsiniz. Ayrıca Patch Adams'ın videolarını da izleyebilirsiniz.
İşte olması gereken ve inanıyorum ki herkesin olmasını istediği yeni dünya düzenin çok küçük bir parçası. Koşulsuz sevgi, saygı ve dayanışmanın olduğu, kimsenin kimseye hakaret etmediği, her daim barışın süregeldiği, en başta bireyin kendisini sevebildiği, sadece kendimize karşı değil dostlarımıza, arkadaşlarımıza hatta tanımadığımız insanlara karşı dahi sorumluluklarımızın olduğunun hatırlatıldığı, insanın bu çirkinliklerle dolu dünyada yaşaması için umut aşılayan, hepimizin görmek isteyeceği fakat belkide hiçbirimizin göremeyeceği veya sadece bir kaçımızın görebileceği minik bir dünya kurmuş.
Teşekkürler Patch Adams

NOT: Yazının bir kısmı Fikir Atölyesi adlı internet sitesinden alınmış derlenmiş ve eklemeler yapılarak sizlere sunulmuştur. Umarım site sahibi arkadaşın olumsuz tepkisiyle karşılaşmam :)