Come, come whatever you are, it dosen't matter....

Dinle, bu ney neler hikayet eder, ayrılıklardan nasıl şikayet eder...
Ney gibi hem zehir, hem panzehir; hem demsaz, hem müştak bir şeyi kim görmüştür...

15 Haziran 2010 Salı

Bir Zamanlar Çocuktuk




Hatırladınız demi. Evet, benim gibi 20 yaşını çoktan devirdiyseniz sizde misket oynamışsınızdır hayatınız belli bir döneminde. Ne güzel günlerdi; mahallenin tüm çoçukları toplanır binbir çeşit misket oyunu oynanırdı. Sadece misket oynamakla kalsak iyi, bide misketlerimizin ahenklerinide birbiriyle karşılaştırırdık. En güzel görüntüye sahip misket hep atış için kullanılırdı. Hey gidi günler hey bir zamanlar bir torba dolusu (sayısını ben bile hatırlamıyorum ama çok fazlaydı) misketi olan ben, şimdi burdaki resimlerle avutuyorum kendimi.

"Kaçardan oynuyoruz millet, kaçardan olucak beşerden" sıra sıra dizilir o misketler en uzağa misketini atan yada çekilen çizginin arkasına çizgiye enyakın bırakan ilk atış hakkına sahip. Ve sıra atış yapmaya geldi; evet baş altıyı vurdum heyt be hepsi benim. Çocukluğumuzun tartışmasız en güzel günleri. Bide baş altının altının altı vardı :) çocukluk işte nelerde üretirmişiz. Kemik misketlerimiz vardı bizim mikalarımız vardı cam vardı bide dobilerimiz vardı. Vardı da vardı peki ya şimdi sadece internetten bulunan bikaç fotoğraf.

13 Haziran 2010 Pazar

Fenerbahçe Ülker Nasıl Şampiyon Oldu?


Bir sezonu daha geride bıraktık, şampiyon geçen yılın acısını çıkartırcasına Fenerbahçe Ülker oldu. Peki ama Fenerbahçeyi şampiyonluğa götüren neydi. Sezon boyunca istikrarsız bir oyun ortaya konmuş bununla birlikta sakatlıklarla boğuşulmuş, ligin belli bir süresi oyun kurucusuz geçilmiş, nba patentli oyuncusu Griçek'ten kadroda bulunduğu 2 yıl boyunca verim alınamamış, Ömer Aşık gibi genç ve yetenekli bir pivotla sorunlar yaşanmaya başlamış ve euroleague erken havlu atılmış. Tüm bunlar bir takımın tepe taklak gitmesi için yeter de artar bile. Bu aksilikler yetmezmiş gibi takımın coachu Tanjevic'in kanser rahatsızlığı eklenmez mi. İşte işler şimdi çığrından çıktı diyebiliriz. Başka bir takımın bunlar başına gelse herhalde ligi orta sıralarda bitirir ve plaf-off'lara erken veda ederdi. Ancak fenerbahçe tüm bu olanlara rağmen sezon içinde Türkiye Kupasını kazanıyor yarı finalde ezeli rakibi Efes Pilseni saf dışı bırakıyor ve 43 yıllık hasrete son veriyordu. Bu başarı aslında takımın birbirine yıllarca adapte olması ve takımı ayakta tutmasını bilen sorumluluk alan ve takımı yönetebilen 3 muhteşem adamın oyuncu olarak bu kadroda yer almasıydı. Ömer Onan , Mirsad Türkcan ve kaptan Damir Mrsiç. Her üç oyuncuda tecrübeleri sayesinde bu takımın zor zamanlarda ayakta durmasını ve beko basketbol liginde finale çıkmasında büyük pay sahibiydiler. Final serisinde Fenerbahçe taraftarının "Acaba Ertuğrul hoca takıma nasıl katkı yapacak?" sorusu akıllardan çıkmıyordu. Ancak Ayhan Şahenk'te oynanan ilk maçla bu soruda ortadan kalkmıştı. Ertuğrul Erdoğan yıllarca çok tecrübeli antrenörlerin arkasında çalışarak ciddi bir tecrübeye sahipti ve bu tecrübeyide parkeye iyi yansıtmıştı. Fenerbahçe ilk maçta sert savunmayla, akıllıca hücum ederek Efes Pilseni yenmiş seride öne geçmişti. Dış atışları oldukça az kullanarak içerden oynayıp rakibini perişan etmişti. Efes Pisen ise sadece translation hücumlar, Smith'in uzun mesafeli zorlama üçlükleriyle ayakta durmaya çalışıyordu. Sadece ilk maçta Efes böyle hücum etmedi tüm seri boyunca translation hücumlara ve Charles Smith'in eline baktı. İkinci maç Efes'in bu stratejisi tutsada 3. ve 4. maçlarda bu durum pek işe yaramadı.Üçüncü maç Fenerbahçe Ülker için biraz sancılı olsada kazanılmıştı. Fenerbahçe özellikle savunmada seri boyunca 40 dakika her ne olursa olsun disiplini elden bırakmadı; özellikle Kinsey, Ömer Onan ve Vidmar müthiş savunma yaptılar. Yardım savunması eksiksiz yerine getirildi, birkaç pozisyon dışında adam kaçırmadı ve kolay şut şansı tanımadı Fenerbahçe savunması. Ancak 4. maçta son 15 dakikalık periyota girilirken Efesin 17 sayı farkla önde olduğu maçı kaybetmeside tam bir fiyasko olarak nitelendirilecek cinstendi. Tabi burada coach Ertuğrul Hocanın zone prese geçişteki zamanlaması, seyircinin olağan üstü desteği ve Preldziç'in son çeyrekteki müthiş katkısını gözardı edemeyiz. Seri 3-1 olmuş Efes için tehlike çanları çalmaya başlamıştı. Beşinci maç Efesin sahasında ve Efes beklendiği gibi maça iyi başladı ve sonunda galip gelmeyi bildi. Ancak bir nokta vardı ki, Efes hücum varyasyonu yapamıyordu, seri boyunca sadece translation hücümlarla sayı bulan ve bunula beraber 5. maç Smith'in el üstünden ve uzun mesafeli şutları, Rakoçeviç'in dengesiz atışlarına rağmen yüksek yüzdeyle oynayan Efes maçı aldı. Tek farklılık bu maçta kenarda unutulan Ermal'in pota altından ürettiği sayılardı.(Bir hücüm sırasında Kaya'nın perdelemeye gelmemesi sonucu Ender'in kaybettiği top sonrası Ender'in "neden perdelemeye gelmiyosun Kaya" serzenişi Efesin içinde bulunduğu durumu özetlemeye yeter sanırım.) Seri 3-2 oldu ancak Fenerbahçe kendi seyircisi önünde şampiyon olmak istiyor ve ilk periyot maçın sonunun ne olacağı belli ediyordu. 10 dakika içinde hemde final serisinde 22 sayı farkla geriye düşüyorsanız birde deplasmandaysanız o maçın geri dönüşü yoktur. Nitekim bu durum gerçek oldu periyotun hemen başında yapılan teknik faüller organizyon dışı hücumlar ve savunmada yapılan hatalar Efes için serinin sonunu getirmişti. Fenerbahçe için güle oynaya kazanılan farkın bir ara 30 sayının üstüne çıktığı bir maç oldu. Son olarak seri boyunca muhteşem savunma yaparak Smith'in, Rakoçeviç'in ve Ender'in maça katkısını minumum seviyeye çeken Kinsey ve Ömer Onan; seri boyunca gereken anlarda takımın skor yükünü çeken Preldziç, Mirsad, Ukiç, Greer ve Vidmar; pota altını karartmak için elinden geleni yapan Oğuz ve Semih; her soluna vurduğu topu üçlükle sonuçlandıran kaptan Damir; takımı kusursuz yönlendiren coach Ertuğrul hoca ve takımı hastalık sürecinde dahi kenarda destekleyen Tanjeviç bu şampiyonlğun en önemli mimarlarıydı. Takım olgusunu, savunma sertliğini ve hücumda paylaşımı seri boyunca en iyi şekilde yapmaya çalışan Fenerbahçe Ülker şampiyonluğu sonuna kadar hak etti.
Not: Takıma yarar sağlamayan Griçek'in gönderilip yerine Vidmar'ın getirilmesi belkide bu şampiyonluğun en önemli faktörüydü.

11 Haziran 2010 Cuma

Sarmaşık ve Gündöndünün Hikayesi

Bir varmış bir yokmuş. Bahçenin birinde güneşe sevdalı bir gündöndü yaşarmış. Onun dibinde de gündöndüye sevdalı bir sarmaşık; gündöndünün gövdesine sımsıkı sarılır, yüzünü ona dönsün onu sevsin diye umutla beklermiş. Gündöndü ise her sabah güneş doğduğunda yüzünü sevda ile göğe çevirip hayran hayran güneşi seyredermiş.
Sarmaşık çaresiz daha bir sıkı sarılırmış gündöndüye. Ama nafile, gündöndünün aklı hep güneşteymiş.
Akşam olup da güneş battığında, sevdiğini yitiren gündöndü boynunu büker içine kapanır kalırmış üzüntüden. Sarmaşık daha sıkı daha sıkı sarılırmış o zaman gündöndüye.
Gel gelelim sabah olduğunda gündöndünün yüzünü kendisine çevirmeyeceğini, güneşle gündöndünün arasına giremeyeceğini anlamış sarmaşık.
Ama bir sabah minik sarmaşık uyanınca ne görsün İlk defa sevgili gündöndüsünün yüzü güneşe değil kendisine dönük. Sevinçten az kalsın çığlık atacakmış ki, gündöndüsünün öldüğünü anlamış .
Çünkü sarmaşık sevdiğinin yüzünü kendisine çevirmek için onun gövdesine sımsıkı sarıldıkça ,yavaş yavaş onu boğduğunu, öldürdüğünü hiç fark etmemiş. Gündöndü ölünce sarmaşığın sarılacağı bir şey kalmamış. Zamanla oda sararıp solmuş. Birgün çiftçinin biri gelmiş bakmış ki sararmış, solmuş, ölmüş bir sarmaşık ve gündöndü ikisini de koparıp bir kenara bırakmış ve gitmiş.



6 Haziran 2010 Pazar

Nefes

Bir nefestir neyin derinliklere karışan sesi, insanın ruhunu alıp diyardan diyara sürükler. Bir şeker kamışının eşsiz renk cümbüşü yaratabileceğini kim tahmin ederdi ki. Soluksuz dinlenebilecek; dinlendikçe insanı cezbedebilecek, belkide yol kenarında görsek üzerine basıp tarumar edeceğimiz o eşsiz sesin sahibinden bahsediyorum. Acaba cennetten kovulan Adem yasak meyvayı neyin sesine kulak vererek mi yemişti. Belki de öyledir. Evet, bu ses bir tılsım; yaradanın insanlık alemine bahşetmiş olduğu bir tılsım, eğer siz bu tılsımı yüreğinizin derinliklerinde hissedebilirseniz, o zaman cennetin kapılarını aralamak üzere ilk adımı atmış olursunuz. Belki de bu ses bir vuslat çağrısıdır bilinmezler ülkesinde. Yer ile yeksan olsa bu alem neyden aklını alıpta kalkamazsın yerinden. Onun içindir ki cenneti beklerken mutlaka neyin nefesini zihninizde zuhur etmelisiniz.

merhaba yeni dünya

Bu gece hayatımda yeni bir başlangıca imza atmış bulunmaktayım. Sanırım bende birçok kişi gibi bu saatten itibaren bir blog yazarı olmaya başlayacağım. Hatta başladım bile ama mütevazi olmak sanırım benim doğamda varolan bir olgu olduğu için temkinli yaklaşmaktan kendimi alamıyorum. Geleceğin ne getireceğini bilmediğimiz gerçek hayattan sanal dünyaya atılmış bir adım. Önemli olduğu kadar gurur verici aynı zamanda. Neden mi ? Artık beni takip eden, düşüncelerimi ve yaşantımın farkedilemez gerçekliğini yakından görme fırsatına sahip birçok insanın gerçekliğiyle yüzyüzeyimde ondan. Sanal da olsa bir gerçeklik payı var. En kısa sürede görüşmek üzere